Anlatsın
Giriş

Öncelikle kampüsü, öğrencilerin önemli bir kısmı kampüste yaşıyor. Çok güzel ve yeterli bir kampüsü var.


Toplulukları, bir üniversite öğrencisini hobileri olmadan düşünemiyorum, hele ODTÜ öğrencisini. Sanattan spora bir çok konuda kendinizle aynı fikirde olan insanları bulabileceğiniz en az bir topluluk olduğuna eminim. Mesala ben son birkaç yıldır ODTU Jonglorlük Topluluğunda jonglörlük yapıyorum. Öncesinde de IEEE ODTU’de robot yapmıştım. Hatırlıyorum bir gün bilim şenliğinde çocuklara küçük bir gösteri yapmıştık, ardından da robot standındaydım. Ve küçük bir kız yanıma geldı, ODTU’ye gidince hem hokkabaz olup hem de robot yapılabiliyor mu demişti. Evet benim okulumda hem mühendis hem jonglor olunabiliyor :)


Bunun dışında ODTÜ ailesindeki insanlarda garip bir cesaret var, çok fazla alternatif kariyer yollarını izliyorlar. Mesala çok fazla mezunumuz iş kurmak gibi büyük bir riski alıyor, mesala Cem Duruöz ODTU EE’yi birincilikle bitirip gitar sanatçısı olabiliyor. Sanırım bu da o ODTU ruhunun bir sonucu.

Buraya ODTU’nun eğitim kalitesi, dünya sıralamalarındaki yeri, öğretim üyelerinin kalitesi ya da araştırma imkanlari gibi bir suru şey yazabilirim. Ama bunların aynılarını sayıları ve univeriste isimlerini değiştirerek bir Bilkent, Boğaziçi yada ITU öğrencisi de yazabilir. Yazdıklarım ve belki birkaç tane daha okulun dünya standartlarında ve benzer kalitede, kaliteli bir eğitim verdiği su götürmez. Ama neden ODTÜ;


Yukarıda yazdığım tüm kampüsleri gezdim, mezunları ve öğrencileri ile konuştum. Bilkentliler mezunlarının yurtdışında daha kolay kariyer yaptığını, Boğaziçi’liler çok fazla CEO olan mezunları olduklarından bahsettiler. ODTU’lüler ise üniversite yıllarının ve ODTÜ ailesinin değerinden, ODTÜ ruhundan bahsettiler. İlginç olan herkes yurtdışında yaptığı masterdan, başarılı işinden gurur duyarken; ODTÜ’lüler ODTÜ’lü olmaktan gurur duyuyorlardı aynı başarılara sahip olmalarına rağmen. Ben de bu ailenin parcası olmak istedim, ve ODTÜ’de geçirdiğim her an bu kararın ne kadar doğru olduğunu tekrar anladım.

Hayatımın her anında Matematik ile ilgilenmekten büyük zevk alıyorum. İlköğretimde iken matematik olimpiyatlarına hazırlanmıştım. O günden itibaren boş zamanlarımda matematik okumaya büyük özen gösterdiğimi hatırlıyorum. Liseye başladığımda ciddi anlamda bir matematik sevgim vardı. Lisede de Tubitak’ın matematik proje yarışmasına katılmıştım. Bunun dışında yine bir şeyler tasarlamaktan ve üretmekten büyük zevk alıyordum. Lisede iken programlama öğrenmiştim, yazılım geliştirmekte eğlenceliydi, matematik öğrenmek istiyordum, ve de yeni şeyler tasarlamak ve üretmek. Mühendisliğin tanımı bu zaten sanırım. Peki hangi mühendislik, makina cok fazla somuttu benim için, dunyadaki fizik kurallarına çok fazla bağlı kalmak zorundasınız, yer çekimi diye bişey var çok sıkıcı, bilgisayar desen yapacağınız şeyler çok sınırlı. Ama elektronik mühendisliği harika bir şeydi benim için, matematiği evreni anlamak için kullanıcak, anladığım evrenin sorunlarını çözen ve insanları mutlu eden teknolojiler üreticektim. İşte bu yüzden elektronik mühendisiyim :)

Sanırım ilk başta düzgün işleyemeyen Öğrenci Temsilcileri Kurulu var, nasıl oluyorsa çoğu öğrenci bu seçime katılmaya bile üşeniyor. Belki de OTK’nın ODTÜ’deki kararlara çok fazla etkisi olmamasından ama yine de sonuç olarak ODTÜ’de olması gereken bir demokratik özellik ve malesef işe yaramıyor.

Bunun yanında okulda teknolojik altyapı çok da güçlü değil. İnternetin ilk yıllarında yapılmış bir bilgi sistemi var. Her kayıt dönemi bir işkence gibi geçiyor. Çok daha fazla şeyi online halledebilecekken hala eski yöntemlerle hallediliyor. Transkript vb. almak için belge falan dolduruyoruz, öğrenci işlerine gidiyoruz.

Benzer Kişiler